Noelin ardından -genellikle küçük sınıfların sevmediği- fakat Eleanora'nın içtenlikle sevdiği -Profesörü her ne kadar sinirli olsa da- dersini ve profesörünü görmek onun için iyi olacaktı. Tılsım dersine doğru adımlarını atarken yüzüne düşen sarı saçlarını sağ eliyle arkaya doğru havalı bir şekilde iterken gözünün ucuyla da etrafı kontrol etmeyi de ihmal etmiyordu. Ardından hiç bir şey olmamış gibi kolunun altında ki rahatsızlık veren kitaplarını düzeltti. Aslında zorunlu olmasa asla taşımazdı şu lanet olası kitapları zaten kitap onları fazla ilgilendirmiyordu ki sadece süs olsun diye duruyordu. Bundan her öğrenci gibi kesinlikle emindi fakat kimse de çıkıp bunları profesöre söyleyemiyordu. Evet, çünkü herkes gibi Eleanora'nın da buna cesareti yoktu. Dersliğe gelmiş gibiydi. Yüzüne çarpan hafif bir rüzgâr aklında ki düşünceleri adeta silip atmıştı. Derse biraz daha konsantre girecekti.
Sonunda dersliğe gelmişti. Boş olan bir sıraya oturdu, kitaplarını hemen masanın üzerine koydu ve biraz da olsa rahatladı. Gözlerini bir an için sınıfta gezdirdiğin de arkadaşlarından sadece Paula'yı gördü. Peki ya diğerleri nerdeydi? Paula'nın yanına gitti ve onun yanaklarından öperek gülümsedi. Bu ders iyi geçecek gibiydi. Profesörün yine hazırladığı dersi merak ediyordu doğrusu. Önce ki derste yaşananları hala aklından çıkaramıyordu. Gerçekten harika bir dersti ve çok eğlenmişti ne kadar korkutucu olsa da macera doluydu. Zaten yanında canı gibi sevdiği Bella'sı oldukça ne kadar korkutucu olursa olsun onun yanında kendini çok rahat hissediyordu. Bu dersinde öyle geçmesini umarak Paula'nın yanından gitti ve sırasına oturdu. Şimdi dersi bekleyip olan bitenlerle kendini iç içe koymalıydı. Kafasını bir an için kapıya çevirdiğin de Bella'nın koşmaktan yorulmuş suratını görünce bir an için endişelenmişti. '' Tatlım n'oldu, neden bu kadar geç kaldın? Hele bu suratının hali ne? '' demesiyle Profesör'ün sesi kulaklarında çınladı. Konuştuğu için Bella ve Eleanora'ya bakıyordu. Sorusunun cevabını alamamıştı ama nasıl olsa birazdan her şeyi teker teker anlatacaktı Bella.
Bir kaç konuşmadan sonra Profesör Galadriel asasını havaya kaldırmasıyla birden masasının üzerinde mavi bir tablet belirmişti. Şaşırmamıştı fakat onun ne olduğu hakkında şuanlık hiç bir fikir yürütemiyordu. Bunu bir kaç dakika sonra öğrenebilirdi ancak. Eleanora tabletlere bir kaç dakika göz attığında üzerinde bir değişiklik gördü. Üzerinde çeşitli yazılar bir kaybolup bir beliriyordu. Üzerinde yazılanların büyü olduğunu aklından geçirirken Profesör'ün sözleriyle zihnindeki düşünceler aniden uzaklaştı ve ona yoğunlaştı. O bir o kadar soğuk ve bitmeyen sözünü dinledikten sonra yapacakları şey basitti aslında. Sarı büyülerin genel de hepsini biliyordu. Bilmesi gerekenler sadece kırmızı yazılı olanlardı. Profesör yeni bir şey yapacak gibi pencerenin önüne doğru yürüdü ve asasını havaya kaldırarak aniden hafif ve insanın içini rahatlatan bir rüzgar esmeye başladı. Pencereye odaklandığın da bir süre sonra kırmızı bir çizgi belirdi ve bir kaç saniye de o çizgi büyüdü büyüdü büyüdü ve inanılmaz bir manzara karşılarına geldi. Harika bir yerdi. Sanki bir cennetti orası. Eleanora gözlerine inanamadı. '' Ov! Burası harika! '' diye içinden geçirdi. Zorlukla olsa kendini büyüleyici manzaradan alarak konuşmalara iterken eli aniden boynunda asılı duran kolyeye gitmişti. '' Oh nihayet buradasın. '' dedi ve gözlerini bir kaç saniye kapatarak gülümsedi. Profesör'ün sözlerini bitirmesine zaman vermeden bilmediği büyüleri öğrenmeye başlamıştı bile. Öncelikle kırmızı büyülere bakmalıydı. Çünkü o büyülerin büyük bir çoğunluğu lanetti ve onları da öğrenmesi pek kolay değildi. Zamanı kısıtlıydı.
Her öğrendiği büyüyü sağ elinin başparmağıyla sildi. Ta ki tablette bir büyü bile kalmayana dek. Kırmızı büyüleri tam anlamıyla ezberlemişti. Sarı büyüleri de zaten biliyordu az da olsa bir kaç defa okuduktan sonra düello yerine gitmeye hazırdı. Profesörün dediği gibi yarı var olan merdivene doğru yaklaştı ve teker teker adımlarını attı. Gözlerini yumdu ve açtığında biliyordu ki orada olacaktı.
Düşündüğü gibi bulunduğu ortam insanın içini rahatlatıyordu. Etrafında bulunan çiçekler, yemyeşil ağaçlar, kuşların sesleri ve rüzgârın esintisiyle cennet gibi bir yerdi. Hele alanın ortasında bulunan, bir ağacın dallarını anımsatan, bir çeşme misali gibi akan havuza bakarken yüzünde ki gülümsemeye karşı koyamıyordu. Havuzun etrafında bulunun rengarenk çiçekler ve onları tamamlayan otlar alanı bir cennet bahçesine çevirmişti. Eleanora bulunduğu yerin büyüsüne kapılmış etrafını incelerken bir kaç dakika sonra arkasından Bella geldi ve onun yüzüne baktı. Aynı düşünceler kesinlikle Bella'nında zihninde canlanmıştı.