Rüzgar adeta dans ediyordu Cassy'nin saçlarında... Hava oldukça kasvetli ve keskindi. Bir buz kütlesine girmiş gibi hissettiren soğuk, ilk defa hoşuna gidiyordu belkide.. .Bu, intikamın aklında daha da fazla belirginleşmesine neden oluyor, bir iğneymiş gibi kalbinin tam ortasına batıyordu. Bu saatten sonra bir kalbinin olduğunu bile unutmuştu gerçi... Yavaş yavaş ilerliyor, yürüdükçe daha fazla hızlanmak istiyor fakat çözemediği bir güç onu yavaşlatıyordu. Sonunda ulaşmak istediği yere gelmişti. Bir parça ışığın olmadığı, sanki rüyaydaymışçasına hissettiren geniş, senelerdir bomboş bir garajdı burası... İnce hırkasının sağ cebini yoklarcasına elini götürdü ve hissetti bıçağın keskin ve zalim gücünü. Hafif bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Oldukça şeytani görünüyor, beynine gönderilen komutları istemsizce yaparak karanlıkta bir beden arıyordu. Sol ayağını küçük bir adımla ilerlettiğinde bir şeye çarptı. Evet! Bulmuştu sonunda... Ani bir hareketle yere eğilirken hiçbir şey düşünemiyor, sadece hareket ediyordu.Oldukça hızlı bir şekilde cebinden bıçağını çıkardı ve
saçların ipeksiliğini hissetti ellerinde. Bıçağı boynuna dayadı kollarındaki baygın bedenin ve sapladı. Etrafa saçılan kanların kokusu burnunda dolanıyordu...
Perdenin küçük aralığından özgür olmuşçasına saçılan güneş ışığı Cassy'yi kabuslarla dolu rüyasından uyandırdı. Masmavi gözlerini kırpıştırdı ve gerindi sıcacık yatağında. Yorganının hışırtısı rahatlatmıştı onu. İçinde anlayamadığı bir tedirginlik vardı. Yataktan kalkmak için yavaşça hamle yaptı, mis gibi sabun kokan yorganını bir tarafa itti ve hemen yanında duran boy aynasına döndü. Deniz mavisi gözlerine baktı önce; oldukça canlı görünüyorlardı. Bir sır saklıyor gibiydiler. Ardından yumuşacık kızılımsı saçlarına götürdü elini. Sımsıcak bir gülümseme yayıldı yüzüne ve fısıldadı " Harika. " Bugün anlayamadığı bir güzelliği vardı ve bu oldukça hoşuna gitmişti. O sırada oda kapısının tıklatılmasıyla irkildi ve kapıya doğru dönerek "Girebilirsiniz. " diye seslendi.Kapı hafif bir gıcırtıyla aralandı ve babasının telaşlı yüzü gözüktü. Cassy dehşete düşmüştü çünkü beton grisi gibi solgundu babasının yüzü... Hoş ve sakin bir sesle " Baba... Sen iyi misin? " diye bir soru yöneltti. Ne olduğunu anlayamadan bir hıçkırık sesi duydu ve o an kendiside telaşa kapıldı. Çünkü babası kolay kolay ağlamazdı. Annesi öldüğünde bile ağlamamıştı ve bu olay babasından nefret etmesini sağlamıştı. Zaten hemen ardından üvey Marcia'yı atmıştı eve... Cassy bu düşünceleri hemen aklından uzaklaştırdı ve yine tatlı fakat telaşlı bir tonla " Sorun nedir? " Diye bir soru sorarak babasının kahverengi gözlerinin içine odaklandı. Babası biran tereddüte düştü, derin bir iç çekti ve konuşmaya başladı...
Üşüyordu... Buz gibi betonun üzerinde ayaklarını toplamış oturuyordu. Yüzünü saklamak istiyordu fakat ne yaparsa yapsın utancını gideremiyordu. Kimden? Neden utanıyordu? Babasından duyduğu şeyler kafasını karıştırmıştı, karalanmış ve buruşturulmuş bir kağıt sayfasına çevirmişti. Peki neydi bunun sebebi? Üvey annesinin dün gece aniden ortadan kalbolup bulunamaması mı? Tabiiki hayır bu olamazdı.Hatta tam aksine bu Cassy'yi her ne kadar istemesede sevindirmişti. Rüzgar kafasını okşarken sanki ona bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Yavaş yavaş bir şeyler oluşuyordu sanki aklında... Sanki nerede olduğunu biliyordu Marcia'nın... Ama nerden biliyor olabilirdi? İşte tam o sırada dehşet birşey geldi aklına. İstemsiz bir şekilde ağzından döküldü kelimeler " Rüyamda gördüm...! " Evet şimdi hatırlamıştı işte. Görmüştü ! Marcia'nın yüzünü, nerede olduğunu görmüştü. Fakat neler olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Beyninin sınırlarını zorluyor , kafasını gittikçe karıştırıyordu. " Neler oldu? " Başını yavaşça denizin hırçın dalgalarına doğru kaldırdı, hoş ve tuzlu kokusunu derin bir nefesle içine hapsederek ayağa kalktı. Evin demir kapılı girişine doğru ilerlerken kafasında bir görüntü daha belirdi. Ne olduğunu anlayamadan ayakları yola sürükledi Cassy'yi... Neden ve nereye gittiğini bilmiyordu. Marcia gerçekten hiç umrunda değildi. Fakat içindeki anlayamadığı iğrenç huzursuzluk bir şeyler söylüyordu ona...
Kasvetli, dar sokaklarda ilerlerken binbir şey geçiyordu aklından.Bir saniye aklında inanılmaz korkunç derecede bir görüntü beliriyor, hemen kayboluyordu. Fakat hep ordaydı, sadece derinlere gidiyordu... Yürüdükçe karanlık yollar onu kendi içine çekiyordu.Yere bakarak yürüyor, kafasını kaldırmaktan oldukça korkuyordu.Sanki yakalanmaktan korkuyor gibiydi. Ama neden kaçtığını nereye gittiğini bile bilmiyordu henüz... Küçük bir dükkanın önüne gittiğinde duraksadı
ve etrafına bakındı. Tıkanmıştı şimdi ve nereye gideceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Şüpheli gözlerini sağa, sonra sola çevirdi ve yanlış yolda olduğunu hissetti. Geldiği sokaktan geri gitmeye niyet ettiğinde aradığı şeyi gördü: "Koskocaman paslı demir bir kapı..." Ardına kadar sımsıkı kapanmış bu kapıya geldiğinde büyük bir tereddütle elini uzattı, demir kapının koluna koydu.Kapının büyük bir gürültüyle açılması onu düşmek üzere olduğu hayalden uyandırır gibi oldu. Ama yinede kendinde değildi, ne yaptığını kesinlikle bilmiyor fakat yapıyordu. Kapının açılmasıyla beraber çok iğrenç bir koku geldi küçük burnuna... Yüzünü buruşturdu ve içeri doğru bir adım atarak karanlığa bıraktı kendini...
Ağır ağır ilerliyor oldukça büyük olan bu mekanın ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Attığı her bir adımla beraber kalp atışlarının daha fazla yüksek sesle ve çok daha hızlı atmaya başladığını hissediyordu. Etrafına bakınırken biraz uzağında anlayamadığı bir şey gördü ve büyük bir korkuyla ilerlemeye başladı.
Cassy'nin içi bu şeyin ne olduğunu çok iyi biliyor, ona fısıldıyor fakat duyuramıyordu sesini... Sonunda ayaklarının dibinde duruyordu bu gizemli şey. Hafifçe yere eğildi, elini attı ve hissetti... Yumuşak bir saç tutamı gelmişti eline ve bu tutamı çevirip saçların sahibinin yüzüyle karşı karşıya geldiğinde resmen şok geçiriyordu.Bu, Marcia 'ydı! Gözlerini çevirerek cesedi incelemeye başladı.Boğazının tam ortasında bir bıçak saplıydı ve bıçak oldukça dikkatini çekmişti. Duygusuz ve ani bir hareketle bıçağı Marcia'nın boynundan çekti ve elinde döndürerek uzun uzun baktı. Uzun siyah saplı bıçak oldukça hoş görünüyordu. Baştan sona kana bulanmış olan sapında ellerini gezdirirken bir kabarıklık hissetti, hafifçe kanı sıyırdı ve okudu : " Cassy Xenia ." O an kalbi ritim tutmayı kesti, gözleri kocaman oldu ve aniden suratında sinsi bir gülümseme belirdi. Kendiside bir anlam veremiyordu bu gülümsemeye fakat hoşuna gitmişti işte... Kendisi öldürmüştü...
Koşarak garajın girişine doğru ilerledi, kapıyı mümkün olduğunca hızlı açarak çıktı. Kapının kapandığından emin olduktan sonra koşmaya devam etti. Nasıl hızla gittiğini bilemiyordu. Rüzgar saçlarını delicesine savuruyor, içine huzur dolduruyordu. İskeleye ulaştığını farkedince son bir kez baktı elinde tuttuğu bıçağına ve savurdu denize doğru . Bir delil olmaması gerekiyordu... Bıçağın yavaş yavaş gözden kaybolmasını izledi ve hemen arkasında duran banka oturdu. Beyninde kalan tek soruyu yanıtlamaktaydı sıra şimdi. " Neden bilmiyordum bunu ? " Denize doğru bakarak kısa bir süre düşündükten sonra bulmuştu cevabını " Çünkü iki tane Cassy taşıyordum aslında içinde... Biri nefret eden, iyi , fakat cesareti olmayan Cassy. Diğeri ise ne yapacağını bilen fakat kötü olan Cassy. Ne yaptığımı bilmiyordum çünkü kötü olan iyiye söylemiyordu..." Bu sözleri fısıldadıktan sonra harika bir gülümseme yaydı suratına...Gamzeleri küçük bir çiçek gibi açılmıştı. Oldukça gizemli bir şekilde fısıldadı yine " Merak etme! Bu bizim sonsuza kadar küçük sırrımız olarak kalacak...Sadece ikimiz bileceğiz.SÖZ! " Son kez parlıyordu o boncuk gözleri şimdi... İçinde saklamak üzere kendini denize bıraktı. Son hissettiği şey dalgaların arasında kaybolduğuydu.
NOT: Başka sitede kullandığım Rpg...