Karanlık ve puslu bir hava.. Havadaki soğuk hava ciğerlerime dolarken bacaklarım hızla kasılıp gevşiyordu. Karanlığın içinde hızla ilerliyordum. Karanlık sokakların arasından hızla geçerken saçlarımın arasından yüzüme vuran ayın merhamet ışığı gözlerimin içeriye süzülüyordu. Siyah kotumun birbirine sürten paçalarından gelen hışırtılar etraftaki sessizliği bozuyordu. Belimde ayrı bir uzantı soğukluğunu vücuduma yaymaya başlamıştı adeta. Desert Eagle tipi silahımın bana yalvarırcasına bedenime değmesini aldırmadan hızla yürüyordum. Burun deliklerimden içeriye giren kirli soğuk hava ciğerlerime ulaşıyordu. Siyah ve mor tonlar gökyüzüne tamamen hakim olmuştu. Bizim gezegenimizden milyonlarca yıl uzakta olan yıldızlar ise buradan ufak bir toplu iğne başı kadar görünüyordu. Parlayan toplu iğne başları… Bacaklarım hızla gittiğim yönün sağına saptı. Birden önümde garip ‘klik’ sesleri kulağıma ulaştığında burnumun dibinde üç tane soğuk metali hissettim. Gözlerim bir anlık karşımdakileri tamamen görmeye çalışmaya başlaması ardından gözlerimde kornealara birden büyük bir ışıltı ulaştı. Gözlerim kamaşmıştı. Her yer bir anlık bembeyaz olmuştu. Havadaki kasvetli siyah ve mor tonlar yok olmuştu. Dünya’daki kötülük ve sokağın pis görüntüsü bir anlık gözümün önünden gitmişti. Garip bir şekilde keşke hep böyle olsa diye iç geçirmiştim. Ama gözlerim eski halini almaya başladığında
bir kapı kapatılma sesi duydum. Sanırım ulaşmak istediğim yere tam zamanında gelmiştim. Burun deliklerimden içeriye giren havada garip bir koku hissetmiştim. Nedeni çok basitti. Burnumun dibinde üç tane silahın olması bu durumun sebebini adeta etrafa bağırıyordu. Kulaklarıma çalan hafif esintinin melodisi arasına giren kalın ve gür bir ses dikkatimi ona vermeme neden olmuştu.
“Bırakın!”
Burnumun dibindeki silahların çekilmesi ardından gözlerim sesin kaynağını ararken karşımdaki üç tane iri yarı adama dikildi. Gözlerini göremiyordum. Ama daha sonradan gözlük taktıklarını anladım. Büyük ihtimalle gece görüşlü özel gözlüklerden takıyorlardı. Havalı patron köpekleri! Topukları üstlerinde geriye doğru bir adım attılar. Birden karşımdan gelen esinti hafif bir rüzgara ulaştı. Alnımdan gözlerimi örten saçlarım rüzgarın etkisiyle havalandı. Gözlerim dışarıdaki karanlığa tam anlamıyla alıştığı için karşımdaki bedeni rahatlıkla görebiliyordum. Üstündeki gri takım elbisesinin ceketi ayın cılız ışığı altında parlıyordu. İçinde beyaz gömleğinin üstünde duran siyah kravatı dışarıdaki karanlıkla özleşmiş gibiydi. Yüzümdeki soğukkanlı ifadeye ufak bir tebessüm yerleştirdim. Konuşmaya başlamadan önce karşımdaki bedene iki adım kadar yaklaştım.
“Adamların gerçekten iyi eğitimli.. Ama benim olduğumu bile bile bana neden silah çekmelerine izin verdin onu anlamadım.”
“Tedbir diyelim.”
“Hmm.. Pekala o zaman söz verdiğin gibi şu emaneti alabilirim değil mi?”
Karşımda bana ifadesiz bir şekilde bakan beden arabanın içindeki bir siyah takım elbiseliye işaret etti. Adam hemen kapıyı açtı. Sol bileğin üstündeki demiri andıran şey ayın cılız ışığı altında parladı. Sonrada ufak bir zincir şıngırtısı kulaklarıma ulaşırken elinde tuttuğu siyah deri
çantayı arabanın üstüne koydu ve şifreli bölümü çevirmeye başladı. Garip tıkırtılar kulaklarıma ulaşırken garip bir ‘tok’ sesi de onların arkasından gelmişti. Çanta açılmıştı. Karşımdaki beden iki elini de çantanın içine soktuktan sonra temkinli bir şekilde yavaş bir şekilde çıkarmaya başladı. İçimdeki soğukkanlılık kaybolmaya başlamıştı. İçimdeki garip bir şey oradaki şeyi istiyordu. Tarihi Eseri istiyordu. Hermes’in Asası.. Bir tür mistik güce sahip bu asasının sahibi olmak
gerçekten çok büyük bir zevkti. Tabi buradaki salaklar onun mistik güçlerinin farkında bile değildi. Eski bir tarihi eser olduğunu sanıyorlardı. Yavaş bir şekilde çantanın içinden çıkan ellere konsantre oldum. Çantadan çıkan ellerin arasında uzun ince bir uzantı vardı. Üstündeki renk altın rengindeydi. Altın kaplama olduğu gibi ‘Griffin’ gibi mitolojik yaratıkların motifleri vardı. Gözlerim gecenin arasında bir anda parladığını hissetmiştim. Ellerim istemsizce oraya doğru uzandı. Karşımdaki beden ellerinin içindeki asayı bana temkinlice yaklaştırırken benim ellerim hızla altın kaplama Hermes’in Asasını almıştı bile.. Etraftaki şaşkın gözlerle bana bakanları aldırmadan ellerim arasındaki asaya bakıyordum. Gözlerimdeki parıltı gecenin
karanlığında nasıl göründüğünü en azından tahmin ediyordum. İçimdeki şey asayı denemem için beni zorluyordu adeta.. Bunu bende istiyordum. Karşımdaki şaşkın gözlerin arasından kulaklarıma rüzgarın bozuk melodisi geliyordu. Asayı sağ elime aldım ve sıkıca sıktım. İçimden
onun çalışması için dua ediyordum adeta.. Karşımdaki bedene doğrulttum. Ve kafamın içine fazlasıyla net bir hayal geldi. Karşımdaki bedenin başka bir şekle dönüşmesini görüyordum. Karşımdaki bedenin gür sesi bir kez daha kulaklarıma ulaşmıştı.
“Ne yapıyorsun?”
Cevap vermek üzereyken asanın ucundan garip bir mavi ve beyaz ışık çaktı ve karşımdaki bedene isabet etti. Birden aklımdaki hayalin gözlerimin önünde gerçekleşmesini şaşkınlık ve hayretle izledim. Etraftakiler korku içinde patronların ufak bir kediye dönmelerini izledi. Gözlerimdeki göz bebeklerim şaşkınlıktan ufaldıkça ufalmıştı. Ama içimdeki bir şey resmen bayram ediyordu. Asanın çalışmasına bende sevinmiştim ama bu kadar çabuk gücünü benim ellerime vermesi ve garip bir şekilde çalışması beni şaşırtmıştı. Birden aklımda etraftakilerin başka bir boyuta yollamak gibi bir net hayal daha gördüm. Sonra asadan çıkan mavi ve beyaz ışıkların fıskiye biçiminde havaya yayılması ardından ortadan kaybolmuştu. Neler olduğunu bende onlar gibi anlamıyordum. Ama korku dolu sözleri kulaklarıma ulaşıyordu. Rüzgarını şiddetini arttırmış bir şekilde kulağıma bozuk melodisini çalarken karşıdan gelen ışığı gördüğümde istemsizce bacaklarım beni geriye doğru götürmeye başlamıştı. Koşarken burun deliklerimden içeriye giren kirli soğuk havanın hızla ciğerlerime ulaşmasını hissederken arkamda bir ışık patlaması olduğunu gördüm. Ardından garip bir hava akımı beni yere yıktı. Tozlu yerde yatarken gökyüzündeki beyaz ışığın hafif bir şekilde dağılmasını gözlerim yarı açık bir şekilde izliyordum. Toz parçacıkları havaya karışarak burun deliklerimden içeriye girerken hızla ayağa doğrulmaya başladım. Üstüm tamamen beyaz ve gri tonlarda olmuştu. Arkama baktığım da siyah araba ve diğerleri ortadan kaybolmuştu. Birden elimde bir şeyin olmadığını görünce içimi istemsizce bir korku kapladı. Gözlerim etraftaki karanlığa bakarken sol tarafımda ayın cılız ışığı
altındaki altın kaplamalı asa bana olduğu yeri gösterircesine parlıyordu. Hızla oraya giderek yerdeki asayı aldım. Hermes’in asasını.. Mistik güçlere bugüne kadar pek inanmazdım ama biraz önce olanları gördükten bu düşüncenin gerçekten kafamı terk etmesine neden oluyordu. Elimdeki asaya bakarken içimdeki garip bir kıpırdanma hissettim. Sevinç ve mutluluk duyguları içime yayılırken karanlık boş sokağa bakıyordum. Karanlık tonların arasına bakarak elimdeki şeyin dünyayı değiştirebilecek güce sahip olduğunu düşünürken kafama dolan garip soru işaretleri ve bir çok cevap bekleyen soruları düşünmeye başladım.